Ben Hasan'ın Böbreğiyim

Sevgili Hasan, seninle önce arkadaşım kalp ve mide konuştu. Hem dünyada hem de öteki âlemdeki iyiliğin için sana nasihat ettiler. Onların durumları daha acil olduğu için sıramı onlara verdim. Şimdi zannedersem beni de dinleme zamanın gelmiştir. Vücudunun bel bölgesi hizasında ve omurganın sağlı sollu iki yanında, sırtına doğru sağlam bir şekilde yapıştırılıp sarılarak korunmuş çok hayatî organlarından birisiyim. Şimdi diyeceksin ki, "her konuşan ben hayatî organım" diye kendini methediyor. Beni iyi dinle ve hayatî olup olmadığıma sen karar ver!

Bütün organlarınla birlikte üzerinde bulunduğumuz şu vücut dediğin fabrikanın sıhhî tesisat sisteminin en temel tasfiye ve boşaltma cihazıyım. Arkadaşım kalbin çalışmasıyla bütün organlarına gıda maddesi ve oksijen taşınıyor, bu gıdalardan elde ettiğin enerji ile de bütün günlük işlerini ve organlarının asgarî ihtiyacını karşılıyorsun. Peki hiç düşündün mü, vücudunda enerji elde etmek için bu kadar mükemmel faaliyetler yapılıyorken, yaktığın onca gıdanın hiç artığı veya külü yok mu? Evde ısınmak için yaktığın sobadan duman ve kül çıkıyor, bu dumanı bacadan atmak zorunda olduğun gibi, çıkan külü de zaman zaman sobanı temizleyerek atmalısın, aksi takdirde külle dolmuş olan sobanı bir daha yakamazsın. Aynen bunun gibi, vücuduna aldığın gıdaları yakarken çıkan dumanı (karbondioksit) akciğerlerinle, belli bir yoğunluk seviyesini aştığında zehirli olan azotlu artıkları ise, benim sessiz ve mükemmel çalışan filtrelerimle vücudundan atabiliyorsun. Yani anlıyacağın, kanındaki zehirli maddeleri atarak seni ölümden kurtaran bir tasfiye cihazıyım. Sadece zehirli artıkları atmakla kalmıyorum, vücudunun iç dengesinin korunmasında çok önemli yerleri olan, su, şeker, aminoasitler ve çeşitli mineral tuzların hassas seviyelerdeki kontrollü dengesinde de vazifelerim vardır. Kısacası, büyük bir lâboratuar olan ağabeyim karaciğer gibi ben de, küçük fakat hayatî önemi olan bir lâboratuarım.

Kanının asit-baz dengesi, vücudundaki suyun ve çeşitli tuzların miktarı bütün vücut faaliyetlerini ilgilendiren önemli değerlerdir. Bunların dengesi bozulunca vücut motorunun çeşitli kısımlarında aksaklıklar başgösterir. Onun için haberin bile yokken beni hassas şekilde yaratarak senin vücuduna yerleştiren Rabbimizin koyduğu program çerçevesinde çalışarak, vücudundaki su ve mineral tuzlarının seviyesini ayarlamaya çalışıyorum. Vücudunda cereyan eden binlerce biyokimyevî faaliyet için sulu bir ortama ihtiyaç vardır, ayrıca kaslarının kasılması ve sinirlerinin elektrik uyartılarıyla faaliyeti gibi işler de senin belki de hiç önemsemediğin bir çay kaşığı kadar mineral tuzun bulunmasıyla mümkün olmaktadır.

Bazen çok koşmaktan veya sıcaktan terlediğin zaman, gömleğinde beyaz lekeler bırakarak kuruyan terden geriye kalan beyazlıklar vücudundan kaybettiğin tuzlardır. Bağırsakların bozulup ishal olduğunda da gıdalardaki tuzlar emilmeden atıldığı için yine tuz kaybı olur. Bilhassa küçük çocuklar ishal olduğunda bu tuz kaybı çok hayatî bir önem arz eder. Dokular arasındaki sıvı ile kan arasındaki madde alışverişinin temelinde proteinlerin ve suyun belli bir denge içindeki yoğunluk farkları iş görmektedir. Vücudunda fazla su tutulursa dokuların şişer, bu durumu bilhassa bacaklarının alt kısmında kaval kemiğinin yanlarına parmaklarınla bastığında fark edebilirsin. Şayet parmağınla bastığında bir çukurluk meydana gelir ve hemen düzelmezse demek ki, proteinler ve su dengesi açısından bir problem vardır.

Sevgili Hasan, belki kafan karışmaya başladı ama daha bütün vazifelerimi saymadım, hepsini saymaya kalksam, yine beni mübalâğa yapıyor zannedeceksin. Ama hiç olmazsa bir işimden daha bahsedeyim. Bu vazifemi herkes bilmediğinden beni sadece bir boşaltım organı olarak görürler. Halbuki hiç tahmin edemiyeceğin bir vazifeyi daha Rabbim bana yüklemiş. Ne vazifesi mi? Kan yapımını kontrol vazifesi! Şaşırdın değil mi? Evet, böbrek olarak ayrıca kemiklerindeki kan yapımını uyaran bir hormon salgılıyorum. Erythropoietin isimli bu hormon kan yapım merkezlerini uyarıp, kan hücreleri üretmeni sağlıyor. Bu hormonu o kadar dengeli salgılamak zorundayım ki, tarifi mümkün değil. Her an uyanık olmak durumundayım, herhangi bir durumda kan kaybedersen hemen hormonu artırıp kan yapmanı hızlandırmam gerekir. Aksine herhangi bir ihtiyaçtan dolayı dışarıdan sana kan verilirse, o zaman da salgımı kısıp kan yapımını geçici bir süre durdururum. Ne zaman ki yaşlanmış kan hücrelerin ölerek al yuvar sayısı düşmeye başlar, ben yine hormon salgılamaya başlarım.

İşte Hasan, sana sadece birkaç temel vazifemden bahsettim. Ama bu işleri nasıl yaptığımdan, nasıl sanatlı bir yapımın olduğundan hiç bahsetmedim. Müsaade edersen biraz da bu harika yapımdan bahsedeyim. Ortalama uzunluğum 12 cm, enim 7 cm, kalınlığım da 2,5 cm fasulye şeklinde 145 gram ağırlığında bir organım. Kadınlarda 10 gr kadar daha hafif gelirim. Etrafım yumuşak fakat sağlam bir koruyucu zarla kuşatılmıştır.

Bir ordu nasıl ki binlerce askerin bir arada ortak bir hedef için birlikte talim yapmasıyla oluşuyorsa, aynen bunun gibi, ben de aslında basit bir organ değil, binlerce askerin meydana getirdiği kompleks bir ordu gibiyim. Benim iş gören askerlerime 'nefron' adı verilir ve asıl iş gören bu birimlerdir. Ben sadece onların bir arada bulunmasıyla meydana gelmiş bir kitleyim. Nefron adı verilen bu iş gören birimlerden bir milyon tanesinin bir arada bulunmasıyla bir böbrek meydana gelir. Yani senin vücudunda iki böbrek olduğuna göre iki milyon nefron yukarıda saydığım vazifeleri yapmak üzere, aldıkları emir doğrultusunda çalışıyorlar.

Bir nefron, boyu aşağı yukarı 3-5 santim arasında değişen, ucu kapalı ince bir borucuktan ibaret bir yapı olarak nitelendirilebilir. Bu kapalı olan uç kısım genişlemiş ve iki katlı bir kapsül hâlinde olup (bowman kapsülü), içine glomerulus adı verilen kılcal kan damarı yulağı girmiştir. Bu kılcal kan damarı ağı bana kan getiren böbrek atar damarının dallanarak her nefrona bir kol vermesiyle oluşmuştur. Bu kılcal damar içindeki kanın basıncı kapsül içindeki sıvının basıncından fazla olduğu için, kandaki zararlı maddeler kapsül içine süzülür ve tüpçük kısmı boyunca ilerlemeye başlar. Dakikada 1,2 litre, günde ise 1.800 litre kan benim nefron adını alan bu tüpçüklerimden geçerken, içindeki zehirli maddeler suyla birlikte tüpçüklerime geçer. Vücudundaki toplam kan hacminin 400 katı kadar olan bu miktar, benim borucuklarımdan geçip tekrar toplar damarlara geri dönerken, günde 180 litre kadar bir sıvıyı benim tüpçüklerimde bırakır. Bu durumda senin her gün 180 litre idrar çıkarman beklenmeliydi. Çünkü bu miktar hergün kanından benim tüpçüklerime süzülüyor. Eğer hergün 180 litre idrar çıkaracak olsaydın, ne su içmeye, ne de tuz almaya yetişemezdin. İşte beni hikmetli ve sanatlı yaratan Rabbim, sana acımış ve bu 180 litrelik süzülmüş artık maddenin 178,5 litresini geri emme mekanizmasını da bana yerleştirmiş ve böylece idrar yoğunlaşarak az bir su kaybı ile bütün azotlu artıkların atılması mümkün olmuştur. Dolayısıyla günde ancak 1,5 litrelik bir idrar atılımıyla, birçok faydalı maddeyi vücuduna tekrar geri verebiliyorum. Bu geri emme işinin yapıldığı yer aynı tüpçüklerin ortasında yer alan 'henle kulpu' isminde ve U harfi şeklindeki bir kıvrımdır. Henle kulpunun da etrafında geniş bir damar ağı bulunur ve geri emilen maddeler tekrar kana verilir. Tüpçüğün sonuna gelen damlalar birçok nefronu toplayan daha kalın bir toplama kanalı vasıtasıyla, böbrek havuzu (pelvis) denilen, böbreğin ortasındaki geniş boşluğa damlayarak birikir ve buradan da üreter (idrar kanalı) yoluyla mesaneye (idrar kesesi) biriktirilir. Mesanedeki idrar miktarı belli bir seviyeye gelip de kesenin duvarlarını gerdiğinde dışarı çıkma ihtiyacı hissedilir ve mesanenin alt ucundaki büzücü kasın gevşemesiyle de idrar dışarı atılır.

Hasan! Tefekkür ve derin ilim sahibi insanlar dışında çoğu kimse, organlarının kıymetini hastalanmadan tam olarak takdir edemezler. Onun için çok fazla okumalı ve arada sırada hastahaneleri ziyaret etmelisin. Bu asırda mezarlıklar -şehir dışında olmasının da tesiriyle- insanları çok fazla tefekküre sevk etmiyor. Fakat hastahaneler öyle değil. Bir hastahanenin nefroloji servisinde yatan veya haftanın belli günlerinde diyalize gelen hastaları bir ziyaret et ve hatırlarını sor, ondan sonra böbreklerinin kıymetini çok daha iyi anlarsın. Kronik böbrek yetmezliği sebebiyle böbrekleri süzme işini yapamayan ve vücudunun bütün kanını diyaliz cihazından geçirerek temizlemeye uğraşan insanların her sabah uyandıklarında "acaba bugün bana uygun nakledilebilecek bir böbrek bulundu mu?" ümidiyle telefon beklediklerini sakın unutma!

Kronik böbrek yetmezliği deyince aklıma geldi. Hasan! Benim harabiyetime yol açan çok çeşitli sebepler olabilir. Uzun süren enfeksiyonlar, uzun süre kullanılan bazı ilâçlar ve aseton, etilen glikol, karbontetraklorür, cıva, kurşun ve uranyum gibi maddeler, aşırı kan kayıpları, yüksek tansiyon, ağır yanıklar, kan nakli uyuşmazlıkları gibi sebeplerle geri dönülmez şekilde bozulabilirim. Bazen kısa sürede (akut) ve âni olarak çıkan durumlarda ilâçlarla daha kolay iyileşebilirsem de, ihmal edildiğimde kolayca kronik böbrek yetmezliğine girebilirim.

Bana sıkıntı veren diğer bir durum da, bazen çeşitli metabolik süreçlerdeki aksaklıktan dolayı içimde bana çok acı veren taşların meydana gelmesidir. Genellikle vücuttaki sıvı azalması veya tuzların yoğunluğunun artması sebebiyle hassas denge bozulunca sıvılarda çözülmüş maddeler birikerek taşları oluştururlar. Bu taşlar idrar akışını engelleyebildiği gibi, enfeksiyonlara da sebep olabilir. Taş oluşmaması için bol su içerek tuzların birikmesini önleyebilirsin. En önemlisi de idrarını sana rahatsızlık verecek kadar fazla tutma, mümkün olduğunca ayakta değil de, oturarak boşaltmaya dikkat et. Böylece mesanenin tam boşalmasını temin edersin ve taş oluşma riski de azalır.

Çalışma kapasitemin % 90'ını kaybedinceye kadar hayatını sürdürmene yardımcı olurum. Çok büyük bir bölümüm çalışamaz duruma geldiğinde, geri kalan sağlam bölüm bu açığı kapatmak için faaliyetini artırır. Hattâ diğer kardeşimi ameliyatla aldıklarında dahi, onun yükünü de üzerime alırım, hiç şikâyet etmem sadece biraz irileşip, hızımı artırırım.

Arıların yaptığı balın terkibi; nektar topladıkları çiçeklerin cinsine bağlı olduğu veya küpün içinde ne varsa dışarıya da onun sızması gibi, benim ürettiğim idrarın terkibi de senin vücudunda olanlara bağlıdır. Onun için herhangi bir hastalık teşhisinde benim ürettiğim idrarın terkibi çok önemlidir, çünkü vücudun hakkında birçok şeyi söyler. Meselâ; ben normalde kandaki glikoz ve protein gibi kıymetli maddeleri, ürettiğim idrarın içine koymam, geri emerek kana veririm, ama şeker hastalarında bu işi gerektiği gibi yapamadığım için onların idrarında glikoz çıkar. Bazı maddelere ise belli bir miktarın üzerine çıkmadıkları müddetçe karışmam, çünkü o maddeler belli sınırlar dahilinde kanda gereklidir. Ne zaman ki o sınırın üzerine çıkmaya başlarlar, onları hemen süzerek idrara katmaya başlarım. Meselâ üre ve ürik asit böyledir. Allah göstermesin bu iki maddenin miktarı artar da süzüp atamazsam, hâlin harap olur. İlâçları ise miktarı ne kadar olursa olsun, bana yabancı olduklarından hemen atarım.

Hasan! Gençsin ve sağlıklısın ama sana tavsiyem belini üşütme ve bilhassa kışın bel bölgeni iyice sararak koru, eğer üşür de hastalanırsam, başına çok iş açarım, bilmiş ol.

Sana son bir tavsiye; yarın evlenip çoluk çocuğa karıştığında kız çocuğun olursa dikkat et ve hanımına tenbih et. Kız çocuğunuza tuvalette büyük abdestten sonra taharetlenmesini doğru öğretsin. Sebebini mi merak ettin? Peki söyleyeyim: Erkek çocuklarının idrar yolları kızlara göre daha kapalı ve korumalı olduğundan kolay kolay enfeksiyon kapmazlar. Kız çocuklarının idrar yolları ise yapısı gereği enfeksiyona açıktır. Onun için kız çocuklarının büyük abdestten sonra temizlenirken arkadan ön tarafa doğru değil, önden arka tarafa doğru temizlenmeleri gerekir. Böylece idrar yollarına mikrop bulaşması engellenir.

Hasan, sana kendimden daha çok bahsedebilirdim, fakat yerimiz dar, bu münasebetle değişik birkaç fotografımı veriyorum ki çok konuşma yerine fotograflarıma bakarak bendeki İlâhî sanatları görebilesin. Benim bir tek hücremdeki faaliyetlerin bile tesadüfen olamıyacağı inşaallah kafana yatmıştır. Bir de şu hususu idrâk etmişsindir tahmin ederim: beni bu kadar mükemmel yaratanın, elbette senin vücudunun bütün uzuvlarını tek tek en ince detayına kadar bilmesi gerekir ki, onlarla bir uyum içinde çalışabileyim. Aksi takdirde karaciğerle veya pankreasla veya başka organlarla çatışarak yanlış faaliyetlerde bulunabilirdim.

İşte Hasan, ben böyle bir Kudret-i Sonsuz'un eseriyim. Sakın beni senin hizmetine veren Rabbime şükretmeyi unutma. Arada sırada bir hastahanedeki diyaliz makinesini aklına getirirsen, yeterli dersleri alacağını tahmin ediyorum. Şimdilik Allaha ısmarladık Hasan!

Yine ne yedin acaba, kanında üre yükseldi, hemen temizlemeliyim...