Ben Hasan'ın Diliyim

Hasan, bugüne kadar hep senin nâmına konuşurdum ve senin isteklerini, sevinçlerini, üzüntülerini, takdir veya nefret hislerini muhataplarına bildirirdim. İçinden geçen hislere, beyninde dolaşan çeşitli fikirlere tercüman olurdum. İzin verirsen bugün kendi kendimi anlatacağım. Zannetme ki diğer kardeş organları kıskandım. Aksine biz birbirimizi kıskanmayıp, güçsüz olanımıza yardım eder ve dayanışma içinde, Rabb'imizin emrettiği şekilde işimizi yaparız. Bizim birbirimize üstünlüğümüz yoktur. Her birimiz kendi vazifelerimize uygun biçim ve hususiyetlere sahip olarak yaratıldığımızdan, bizim birbirimize göre eksiklik veya fazlalığımızdan söz edilemez. Çünkü hiçbirimizde abes birşey göremezsin. Sadece ben de diğer organlardan geri kalmadığımı gösterip, senin şükrânı nimet hisleriyle biraz tefekkür etmeni istedim.

Bazıları beni ağzın içinde, yerinde duramayan kaba bir et parçası gibi görebilirler. Halbuki hiç de öyle basit bir et parçası değilim. Usta hekimler benim rengime bakarak bile bazı hastalıkların teşhisinde bilgi sahibi olabilirler. Meselâ ateşli hastalıklarda beyazlaşmam, tifoda koyu kahverengi olmam, mantar hastalıklarında siyahlaşmam, demir eksikliği, kansızlık ve B grubu vitaminlerinden nikotinik asit eksikliğinde üst yüzeyimin pürüzsüz bir yapı göstermesi çok bilinen belirtilerdir. İlk akla gelen vazifemi sorarsan; herhalde seni ve bütün insan nev'ini hayvanlardan ayırıcı hususiyetiniz olan lisan kabiliyetinizi ortaya çıkaran bir konuşma âleti oluşumu sayabilirim. Tabiî ki bu konuşma kabiliyetinin hepsi bana bağlı bir hâdise değil. Herşeyden önce en büyük otorite olan beyin, birçok organının olduğu gibi benim de koordinatörüm olduğu için konuşma esnasındaki bütün hareketlerimi düzenliyor. Ayrıca, dişlerin, dudakların ve en önemlisi gırtlağındaki ses tellerin ve bu telleri titreştiren hava pompası olan akciğerlerin konuşabilmen için bana yardımcı oluyorlar. Gördüğün gibi sadece konuşabilmen için kaç organ birlikte yardımlaşıyoruz.

İkinci olarak, Allah (cc)'ın verdiği sayısız meyvelerin, lezzetli yiyeceklerin tadını idrak edebilmen için bir kapıcı ve kontrolörlük vazifem vardır. Bu sayede yiyecek zannederek vücuduna almak istediğin herhangi bir bitki veya hayvan ürününün mahiyeti hakkında fikir sahibi oluyorsun. Eğer ben olmasaydım, karnını doyurmak niyetiyle ağzına aldığın birçok zehirli otu yutarak ölebilirdin. Halbuki ben, tadı acı ve lezzeti kötü olan birçok maddenin aynı zamanda zehirli ve zararlı olduğunu daha dokunur dokunmaz anlıyorum ve ağzındakini tükürmen için seni ikaz ediyorum. Tatlı ve lezzetli yiyecekleri yediğinde ise onları sana ihsan eden Kudreti Sonsuz Rabb'imizi hatırlayıp şükretmene vesile oluyorum. Fakat benim bu tat ve lezzete düşkünlüğüm senin için ayrıca bir imtihan vesilesi olduğu için dikkat etmelisin ve iradene sahip olmalısın. Yaratıcı'm benim bu yönümü senin nefsinle irtibatlandırarak ruhî terbiyen ve manevî yükselmen için bir basamak teşkil etmiş. Eğer nefsinin tuzağına düşer de benim lezzet ve tat alma fonksiyonumu kötüye kullanırsan, yani bedenine zarar verecek derecede yer içersen, sonra zararını sen çekersin; ben vazifem gereği herşeyin tadını alırım, ama iradeni ortaya koyarak dayanmak ve nefsine mağlup olmamak senin işin. Baklava diliminden bir tane de yesen, on tane de yesen ben asla dur diyemem, hepsinin tadını alırım, sakın ola bu hususta beni suçlama!

Çok kişinin bilmediği bir vazifem daha vardır. Ağız boşluğundaki hareketim ile negatif basınç meydana gelmesine sebep olurum. Negatif basınç ne işe yarar diye mi soruyorsun? Bilhassa bebeklerin annelerini kolay emebilmeleri için bu basınç şarttır. Bu sayede emme hareketine yardımcı olurum.

Ayrıca herkesin bildiği gibi çiğneme ve yutma hareketlerinde çok önemli fonksiyonlar görürüm. Aldığın gıdaları ağzının içinde çevirir, harç makinesi gibi karıştırır, tükürük bezlerinin salgılarıyla iyice ıslanıp yumuşamalarını temin eder ve onların yutulacak hâle gelmesini sağlarım. Yutma sırasında da bu lokmaları arkaya doğru iterek yutağa gönderirim. Bu işleri yaparken çok dikkatli olmak zorundayım; en küçük bir hatada dişlerin beni ısırabilir ve canın yanabilir.

Bu kadar işi aksatmadan yerine getirebilmem için muhakkak ki Yaratıcı'mın bana ince sanatlı doku ve hücrelerden inşa edilmiş uygun bir yapı ihsan etmesi gerekir. Zaten hiçbir işi boş ve abes olmayan Rabb'im bütün işlere uygun hususiyetlere sahip estetik harikası bir donanım vermiştir. Ana gövdem iç içe geçmiş her doğrultuda uzanan sekizi çift 17 kastan yapılmış olup, aralarında yağ dokusu ve bir miktar salgı bezleri de bulunur. Senin vücudunda en çok şeklini değiştirebilen bir organım. Her tarafa serbest hareket edebilmem için bol sayıdaki güçlü kaslarımın üzeri mukoza adını verdiğiniz örtü epiteli ile kaplıdır. Üst veya sırt kısmımda pürüzlü gibi gördüğünüz çıkıntılar papilla adını alır. Bu papillalar birkaç tip ve şekillerde olup, senin tat almanı sağlayan duyu tomurcukları ve benim devamlı ıslak kalmama yardımcı olan salgı bezleri bu papillalarda yer alırlar. Boyumun ilk üçte birlik kısmı olan kök tarafımda ters V harfi şeklindeki bir sınırdan sonra bu papillalar bulunmaz. Bu kısımda bol miktarda dil bademcikleri olarak bilinen lenf dokusu ve salgı bezleri yer alır. Bu sayede ağzından giren birçok mikrop bu kısımda tutularak zararsız hâle getirilir. Sırt kısmımda yer alan papillalar şekillerine göre isim alırlar. İpliksi (philliform) papillalarımda tat alma tomurcukları bulunmaz. Bunlar sadece gıdaların hareketine yardımcı olacak şekilde pürüzlü bir sürtünme sathı teşkil ederler. Bunların yardımıyla dişlerin tarafından parçalanmış, tükürükle ıslatılmış yemek parçalarını kolay yutulabilecek lokmalar hâline getiririm. İpliksi papillaların arasına dağılmış olan mantarsı papillalar (fungiform) düğüm şeklinde olup sırt kısmımın orta bölgesinde yer alırlar ve tat alma tomurcukları taşırlar. Sayıca en az ve en büyük olanlar ise yukarıda sözünü ettiğim ters V şeklindeki kök kısmımın sınırını teşkil edenlerdir. Aşağı yukarı 13 kadar olan bu büyük papillalara çanaksı papillalar (circumvallat) adı verilir. Bunlar da tat tomurcukları taşırlar. Mantarsı papillalar üzerindeki her tat tomurcuğunda 50-75 kadar alıcı hücrem bulunur ve bunların ömürleri 7-10 gün kadar süren bir hayat periyodunda son bulur. Sıcak ve asitli yiyeceklerle ölenlerin yerine yenileri yaratılarak tat alma sinirimin dallarına tekrar bağlanırlar. Tat alıcılarının herhangi bir maddenin tadını alabilmesi için o madde suda eriyerek çözünmüş olmalıdır. Onun için ağzına aldığın kuru bir şeyin tadını hemen hissedemem. Ancak ıslanıp bir miktar eridikten sonra bir kimya lâboratuarından çok daha hassas bazı tahlillerin çok kısa zamanda yapıldığı tat alıcı hücrelerim bu kimyevî uyartıyı elektrik akımına çevirerek senin beynine iletir. Bu elektrik uyartısı beyinde tat duyusunun idrak edilmesini sağlar.

Çok çeşitli tatlar olduğu hâlde esas olarak dört ana tat grubu vardır. Tatlıya hassas olan alıcılar benim ucumda toplanmışlardır. Tuzluya hassas olanlar ise üst kısmımda geniş bir alanda düzenli dağılım gösterirler. Acıya hassas olanlar arka kısmımda, ekşiye hassas olanlar ise kenar bölgelerimde dağılmışlardır.



Uç kısmımdan ağız tabanına kadar olan alt kısmımı kaplayan mukosa, papillaları olmayan pürüzsüz bir tabakadır. Çok sayıda kan damarı beni beslemek için bu dip kısımdan içime giriş yaptığı için alt kısmım morumsu renktedir. Bu arada sizlerin bazen kullandığınız bir tabir olan "dilin kemiği yoktur" sözünün de aslında yanlış olduğunu belirteyim. Benim de bir kemiğim var, ama ön kısmımda olmadığından hareketime engel olmuyor ve senin aklına ne gelirse ben de söylüyorum. Halbuki ben kök kısmımdaki kaslar ve bağ dokusu ile kendime ait olan çatal şeklinde bir kemiğe (os hyoideus) sağlam bir şekilde bağlıyım. Bu kemik vasıtasıyla da alt çenene bağlanırım.

Her organın hastalığı olduğu gibi benim de kendime göre hastalıklarım vardır. Aslında bunların çoğu diğer organların hastalığı veya genel bir metabolik hastalık olduğu hâlde benim de görüntümü bozuyorlar. Meselâ; en sık başıma gelenlerden birisi aftlardır. Bazen stres, uykusuzluk ve vitamin eksikliğinden olan tipleri olduğu gibi, emilim bozukluğuna bağlı ve Behçet hastalığının belirtisi olarak çıkan aftlar da vardır. Bu yaraların bazısı haftalarca sürebilir ve çok ağrılı olabilir. Bu durumda konuşmanda ve yemek yemende acıdan dolayı çok sıkıntı çekersin. Frengi ve herpes gibi hastalıklar da benim üzerimde yaralarla kendini gösterir. Çok sigara içenlerde ve çok sıcak yiyip içenlerde kanser de olabilirim. Mongolizmde veya lenf damarlarımın tıkanması, glikojenoz ve amyloidoz gibi bazı metabolizma bozukluğuna bağlı hastalıklarda kas kitlemde aşırı bir artış ve büyüme olabilir, bu durum kas dokumun içinde glikojen ve amyloid birikmesine bağlıdır.

Sevgili Hasan, şimdiye kadar, konuşamayan organlarının herbiri kendi lisanlarıyla kendilerini anlattılar, ben zaten hep konuşuyorum, fakat bugüne kadar hep senin duygu ve düşüncelerine tercüman olmuştum. İyi veya kötü ne söylediysem bütün vebali sana ait, çünkü bu hususta ben senin cüz'i iradene bağlıyım. Bugün ise kendi lisanımla Yaratıcı'mın nâmına konuştum. Geleneğinizde "Eline, beline, diline sahip ol" diye çok güzel bir tabir var: Bu veciz ifadeden de anladığın gibi ben kendime sahip olamam, bana ancak sen sahip olabilirsin. Benim sadece bir kas, epitel ve sinir kitlesi olmadığımı, icabında seni batıracak veya yüceltecek türlü oyunlara âlet olabileceğimi sakın unutma. Bundan böyle elma yerken onu çiğnemeden hemen yutma, yavaş yavaş çiğneyip ben onun tadını alıncaya kadar bekle, böylece nimetin şükrünü edâ için fırsatın olur. Hem o elmayı veren, hem de onun tadını alabilmen için beni yaratan Rabb'ime karşı olan kulluğunun derinlik ufkunu artıracak bir kapıyı açmış olursun.