Ben Hasan'ın Karaciğeriyim

Sevgili Hasan seninle bugün vücudunun en hayatî organı olarak biraz konuşmak istiyorum. Benim kalb veya mide gibi sesim çıkmaz, beyin gibi elektrik dalgaları da yaymadığım için çoğunlukla varlığımın farkında bile olmazsın. Halbuki bu sessiz görüntüm altında bütün vücudunun kimyasını kontrol eden merkez laboratuvarıyım. Vücudunun bütün kanı benim içimden geçer ve her an müdahele ederek denetime tabi tutarım. Yanlış anlama "atarım, tutarım"derken kendi adıma konuşmuyorum, çünkü bende bu işleri yapacak ne ilim ne irade ne de bir güc var, ben sadece Yaratıcımızın bana yüklediği müthiş programa itaat etmekle yükümlüyüm. Benim yürüttüğüm kimya reaksiyonlarına ait ilim ne bende ne de seni idare ediyor gibi görünen beyninde mevcuttur. Bugün insanlığın ulaştığı tıbbî ve biyolojik bilimlerdeki bilgi seviyesine rağmen henüz yaptığım bütün işleri tam olarak öğrenebilmiş değiller.

Laboratuvarlarda yapılan çok basit kimyevî deneyleri bile yürüten ve planlayan kimyacıları gördükleri halde benim gibi eşi benzeri olmayan bir laboratuvarın kendi kendine veya tesadüfen kurulduğunu iddia etme gafletinde bulunanlara hem acıyor hem de gülüyorum.

Vücudunda vazifeli olarak iş gören bütün organların benimle doğrudan veya dolaylı olarak bir şekilde münasebeti vardır. Bir nevî kimyevî beyin vazifesi görürüm. Her türlü salgı üretimi, sindirim başta olmak üzere bütün metabolizma faaliyetleri, kanın terkibinin ve yapısının kontrolü gibi müthiş bir ilim gerektiren birçok iş bütün âcizliğime rağmen bana yükletilmiştir. Bir anda şaşırmaman için yaptığım işleri sana çok kısa özetlesem bile yine de anlamakta yetersiz kalırsın, ama sadece şunu söyleyeyim: Bugün biyokimcacıların henüz tesbit edebildiklerine göre 80'den çok hadisenin içinde bizzat bulunuyor, 5000 den fazla kimyevî reaksiyonu gerçekleştiriyor ve müdahele edip kontrolümde tutuyorum !.

Ne oldu ? Şaşırdın değil mi ? Bu yaptıklarım henüz tesbit edilebilenler, daha ince teferruatımı henüz tam bilemiyorsunuz. Sizin en mükemmel laboratuvarlarınızda bile çok az sayıda ve birbirinden bağımsız farklı üretimler yaplırken benim yaptığım binlerce reaksiyonun herbiri diğeri ile zincirleme bağlantılı ve geri beslemeli kontrol devreleri halinde yürütülür. Görünüşüm ise tam aksine çok sade ve yeknesak bir yapı arzeder. Koyu kahverenginde, 1,4 kg. ağırlığındaki dört lobtan yapılmış halimle karın boşluğunun sağ tarafında barsaklarının üzeriyle göğüs kafesi arasına ve midenin sağın yerleştirilmiş bir pozizyondayım. Vücudunun en büyük ve ağır salgı bezi olduğum için, sen koşarken, takla atarken, top oynarken, çeşitli spor hareketleri yaparken yerimden kopmamam için mezenter adı verilen bağlarla vücut duvarındaki çeşitli kısımlara sağlam bir şekilde bağlanmış durumdayım. Onun için hiç korkmadan her türlü hareketi yapabilirsin.

İnsanların çoğu beni sadece safra üreten bir organ olarak görür, halbuki safra üretmek benim işlerim içinde en önemsizi sayılabilir, eskiden beni sindirim sisteminin eki olarak görürlerdi ve hep safra üretimi ile gündeme gelirdim. Halbuki bu görüş bugün geçerliliğini kaybetmiştir. Artık herkesin kabul ettiği gibi stratejik konumda olan ve içinde birçok mütehassıs kimyagerin çalıştığı dev bir laboratuvar hükmündeki bir organım. Benim yaptığım işlerin kanı temizlemek gibi bir kısmına böbrekler de yardımcı olur, ancak böbreklerin işini yapmak üzere "sun'î böbrek cihazları" veya hemodiyaliz makineleri icad edildiği halde benim yaptığım işlere ait hiçbir makine henüz yapılamadı. Ancak çok çaresiz kalınan durumlarda hastanın kanını temizlemek için bazı hayvanların karaciğeri geçici olarak takılabilir.

Yaptığım faaliyetlerin büyüklüğünü anlaman için şöyle bir ölçü daha vereyim: Benim çalışmam sırasında ürettiğim ısı, bütün vücudunun dinlenme anında ürettiği ısının üçte birine eşittir. Özel bir kan dolaşımı sistemine sahibim ve tam yolların kavşak noktasında bulunduğum için barsaklarından gelen içinde emilmiş besin moleküllerinin bulunduğu kan, genel dolaşıma katılmadan önce dalaktan gelen kanı da alıp, kapı toplardamarımdan geçerek muhakkak bana uğrar ve gelen gıdaların cinsine, miktarına göre kanın terkibini kontrol ederim. Barsaklardan gelen kanın bu şekilde benden geçmesi mecburi bir gümrük kontrolüne benzetilebilir. 24 saatte bana uğrayarak kontrol edilen kan miktarı 2000 litre kadardır. Ortalama 70 yıllık bir insan ömrü boyunca 1,5 ton protein, 12,5 ton da karbonhidrat işleyerek senin ihtiyacına göre sentezler veya parçalarım.

Yaptığım işler saymakla bitmezse de hiç olmazsa belli başlıklar altında kabaca özetleyebilirim:

Karbonhidrat metabolizması adını verdiğiniz kandaki şeker miktarının ayarlanmasında hipofiz, pankreas ve böbreküstü bezi ile birlikte çalışırım ve vücudunun yakıtı olan şekerin miktarını çok hassas şekilde ayarlarım. Çok tatlı veya hamur işi yediysen fazla şekeri glikojene çevirip depolarım. Aç kalır da kanında yakıt olarak şeker azalırsa, bu glikojeni parçalayıp şekere (glikoza) çevirir ve benzini bitmiş araba gibi yolda kalmaman için hemen imdadına gönderirim.

Vücudunun temel yapıtaşları olan proteinlere ait metabolizmada da söz sahibiyim. Çok sayıda enzim sentezlerim ve bu enzimleri yaparken çok çeşitli protein moleküllerini kullanırım. Kan pıhtılaşmasına ait birçok pıhtılaşma faktörünü, albumin ve bağışıklık sistemine ait gamma globulinler başta olmak üzere birçok özel proteini sentezler ve kana veririm. Alyuvarların yapımında çok önemli vazifeler üstlenirim ve kan yapımında gerekli olan demiri depolarım. Biliyorsun kâinatta israf yoktur. Ben nasıl israf edebilirim. Onun için yaşlanmış alyuvarlar ölünce onların uygun şekilde parçalanmasında dalağa yardım eder ve taşıdıkları demirin tekrar kullanılması için depolama işi yaparım.

Yağ metabolizmasında da çok önemli işler görürüm. Benim ürettiğim safra salgısı sayesinde yediğin yağlı gıdaların sindirimi için yağ moleküllerini tıpkı deterjanların yağlı lekeleri çıkarırken parçalaması gibi küçük moleküllere ayırırım ve emilimini temin ederim, tabii bu arada yağda eriyen A, D, E ve K gibi vitaminlerin de emilimi sağlanır. Vücudun ihtiyacından fazla varsa yağları ve yağda eriyen vitaminleri depolarım. Zira yağlar vücudunuz için ve özellikle kalb kasınız için önemli bir yakıt kaynağıdır. Günde 800-1000 ml. safra salgılarım. İnce kanalcıklarımdan süzülen safrayı safra kesesinde biriktirir ve onikiparmak barsağına gıdalar gelince de buraya akıtırım. Safra salgıma sarımsı yeşil rengini veren, yaşlanmış alyuvarların yıkımıyya ortaya çıkan ve barsaklar yoluyla atılan bilirubin maddesidir.

Yeknesak koyukahverengi olarak gördüğünüz esas doku kısmım kan damarlarını yapan endotel hücrelerinden, safra kanacıkları ve bunların arasını dolduran hepatosit adı verilen hücrelerden ibarettir. Bütün dokumun % 70'ini teşkil eden hepatositler (karaciğer parankima hücreleri) vücudun diğer hücrelerinden daha fazla metabolik faaliyetlere katılırlar. Benim içimdeki çok zengin kan damarı ağının içini döşeyen damar epiteli (endotel) arasında yer alan Kupffer hücreleri adı verilen özel bazı hücre tipleri vardır ki, yaptıkları faaliyetlere şaşmamak elde değildir. Bu hücreler hem mikroplara karşı antikor yapımında görevlidir hem de kemik iliğinde yeni dünyaya gelmiş kan hücreleri benden geçerken bu hücreler tarafından tek tek kontrol edilirler. Bazen arızalı, kusurlu, bozuk ve hatta zararlı kan hücreleri üretilmişse ben bunları yakalayıp parçalamak zorundayım, aksi takdirde kanının içinde anarşi baş gösterir. İşte bu kupffer hücreleri rüşvet bilmeyen gümrükçüler gibi bütün kan hücrelerinin kimliğini sorar, enini boyunu ölçer ve sağlıklı olanları dolaşıma verirken, kusurlu olanları hemen keserek parçalarlar, ben de israf etmeden demir vs. gibi kıymetli kısımlarını gerektiğinde kullanmak üzere depo ederim.

Yediğin gıdalarla birlikte çevreden hergün çok sayıda zehirli maddeleri de içine almaktasın. Zaten normal metabolizma süreçlerinde bazı artık maddeler açığa çıkmaktadır. Bakteri veya mantarlarla bulaşmış ve bozulmuş gıdaların birçoğunun tadı henüz değişmediğinden farkedemediğin için yiyip içmektesin. Aslında vücuduna giren zehirlerle çok uzun zaman yaşayamaman gerekirdi, ama şefkâti ve merhameti sonsuz Rabbimiz seni bu zehirlerden korumak için bana önemli bir vazife vermiştir. Kanına karışan bu zehirli bileşikleri yakalar ve onları zararsız hale getirmek için parçalar ve tanınmaz hale sokarım. Birçok ilaçlar aslında zararlı ve zehirli olduğu halde mecburen kullanıyorsun, ben de onların zehir tesirlerini bozmaya çalışıyorum. Ürettiğim safra içindeki bazı tuzlar, metabolizma artıklarının, ilaçların ve zehirlerin vücuttan dışarı atılmasında rol oynarlar. Ama tabii ki, benim de bir tahammül gücüm vardır, takatimin üzerinde zehirli maddeyle karşılaşırsam ben de sinyal vermeye başlarım.

Nasıl mı sinyal veririm ? İmdat !! Yetişin zehirleniyorum !! diye bağırırım. Sesimi duyamıyormusun ? Ben ses vermem, renk veririm !. Ellerinin içinde kızarıklıklar çıkmaya, deride kaşıntılar başladığında bilmelisin ki, zehirlerle baş etmekte zorlanıyorum. Kendine, yiyip içtiklerine dikkat etmelisin.

Protein metabolizması ile ilgili olarak çeşitli seviyelerde ortaya çıkan azotlu artıkların yakılmasını sağlayarak zehir haline dönüşmeden idrar veya dışkıyla dışarı atılmasını sağlayacak hale getirmek için çok çalışırım ve kanını temizlerim.

Bu kadar çok ve önemli vazifem olunca çok tabiidir ki bendeki en küçük bir arıza hemen hastalık olarak kendini gösterir. Benim çalışma bozukluğumun ilk belirtilerinden birisi sarılıktır. Kandaki bilirubinin aşırı derecede artması gözün beyaz kısmında ve deride sararmaya yolaçar. En çok korktuğum şey ise viruslardır, özellikle hepatit B ve C virüsleri beni çok tahrib ederek, dokumu bozarlar. Alkol bir numaralı düşmanımdır. Alınan az miktardaki alkolü bile zararsız hale getireceğim diye canım çıkar, bir de üzerine hepatit virüsü gelirse işim biter ve siroz olurum. Ancak bu hale gelmeden önce karaciğer yetmezliği adı altında çok çeşitli sinyaller veririm. Bu belirtilerin başında çeşitli deri döküntüleri, mide ve barsak sıkıntıları, yemeklerden sonra uyku ve başağrıları gelir, fakat bunlar genellikle hafif şikayetler olduğundan birçok insan bu sinyalleri anlamamazlıktan gelirler. Çok sayıda fonksiyonu olan bir organ olunca benimle ilgili testlerin sayısı da yüzü geçer. Bu testler protein, yağ, karbonhidrat ve safra metabolizmasına, ilaçların ve benim ürettiğim zehirlerin vücuttan atılmasına dayanır. Kan ve idrar tahlillerinde benimle ilgili birçok bilgi ortaya çıkar. Daha ileri tahliller için ise biyopsi, sintigrafi, tomografi gibi teknikler de kullanılır.

Hastalıklarımla senin biraz keyfini kaçırdım galiba, ama sana sevindirici bir haber de vereyim. Sevgili Hasan, organların içinde kendini yenileme gücü en yüksek olan organ benim. Nasıl ? Sevindin değil mi ? Öyle olmasaydı, çoktan biterdim. Bu kadar işin altından kalmak, binlerce madde için reaksiyon hazırlamak ve yüzlerce zehire karşı koymak için bana ve sana acıyan Rabbim, bana öylesine müthiş bir yenilenme kabiliyeti vermiş ki, hayret edersin. Meselâ; bir hepatit (sarılık) de benim hücrelerimin % 90'ını harab olduğu halde, eğer iyi istirahat eder, perhize dikkat edersen, kalan % 10'luk kısmımla hem kendimi hem de seni Allah'ın izniyle kurtarabilirim. Ama hastalığı küçümser de istirahat etmezsen, geri dönülmez bir yola girer ve bu dünyadan ayırılırız.

Sana tavsiyem, temizliğe çok dikkat etmendir, çünkü hepatit'in birinci sebebi pisliktir. Ayrıca kan alman gerekirse çok dikkat et ! Bilmediğin, tanımadığın insanlardan kan almamaya gayret et. Hayatını temiz ve ahlaklı yaşayan arkadaşlarının kan gruplarını öğren ve bir yere not et !. Allah göstermesin, herhangi bir kan nakli gerekirse bu bildik temiz arkadaşlarından kan alırsın ve sonra, hepatit'le başın ağrımaz. Aşırı yağlı yemekten ve yağlanmaktan kaçınmalısın, zira yağları ben depolamak zorunda olduğumdan çalışmamı zorlaştırmaktadır.

Alkol'ün benim bir numaralı düşmanım olduğunu daha önce söylemiştim. Zaten sen yasaklara riayet eden bir insan olduğun için içim rahat, ama yine de bir hatırlatayım. Dinimizin önemli bir emri olan alkol yasağının hikmetini benim çalışmamı görünce daha iyi anlayacaksın. Sakın ola ki, bazı alkoliklerin kendilerini ve başkalarını kandırmak için "falan doktor söylemiş, az miktarda alkol kalb damarlarını açarmış" vs. gibi safsatalara inanma ! Onu benim külahıma anlatsınlar ! Ben bir gram alkolü zararsız hale getirmek için neler çekiyorum ve ne kadar harab oluyorum, onu bana sorsunlar. Bir de yürekleri kaldırırsa, karaciğer kanseri veya siroz olmuş hastaları hastanede ziyaret etsinler, daha iyi anlarlar. Son anda biraz sinirlendim, ama kusura bakma Hasan ! Bu kadar yalan karşısında ister istemez sinirleniyorum. Benim gibi bir sanat harikasını ve senin vücudunun en önemli motorunu basit bir zevk için feda edenleri görünce üzülüyor ve onların akıllarının başlarına gelmesi için dua ediyorum. Gözünü seveyim Hasan, bana iyi bak !