Hasan Şükrediyor

Ey beni sanatlı ve mucizevî organlarla donatan Rabbim! Hayatta kalabilmem için hediye ettiğin organlarım yaklaşık iki senedir sırayla kendilerini tanıttılar. Daha iyi kulluk yapabilmem için her saniye, hiç durmadan vazifelerini ihmal etmeyen organlarımın, çok da farkında değildim. Sanki yolda bulmuş da almışım, pazarda çok ucuza satıyorlarmış gibi hiç düşünmeden yıllardır kullanmışım. Meğer dünyanın en kıymetli hazinelerine sahipmişim. Şimdi hastahanelerin önünden geçerken; veya bir hastahane koridorunda gezerken, içerde nakil için böbrek veya karaciğer bekleyenler, kalbinin kapakçığının değiştirilmesi için sıraya girenler, eksik organın işini telafi etmek için cihazlara bağlananlar, sigara içtiği için akciğerinin yarısı alınanlar.. gözümün önüne geliyor. Önce onlara şifa vermen için ellerimi açıp dua ediyorum; hikmet, imtihan, kaza, kader ve ecele bahane olma gibi hususları hatırımdan çıkarmadan... Sonra da, verdiğin ve senelerdir kusursuz çalışan organlarım için nasıl şükredeceğimi bilemiyorum.

Ey beni, organlarıma binlerce hikmet yükleyerek kusursuz yaratan Rabbim! Organlarımı (aslında organlarım derken de hata yaptığımın farkındayım, çünkü hiçbiri benim değil; hepsi Senin mülkünden) kendi dillerinden dinlerken şunun farkına vardım: Hayatı bütün kâinatın merkezine yerleşecek şekilde yaratmışsın. Bütün kâinat, birbirinin içinde, büyükten küçüğe ardarda gelen daireler şeklindedir; hayat ise, bütün bu dairelerin tam merkezinde... Herşey hayata hizmet ediyor; hayatın devamı ve sürdürülmesi için her dairedeki yaratılmışlar vazifelerini yapıyorlar. En dışta atomaltı partikülleri ve daha bilemediğimiz esir ve yokluk âlemlerin var. Atomlar ve moleküller âlemlerinin teşkil ettiği elementlerden sonra, içte makromoleküller ve daha da içte organik âlemler, nebatat ve hayvanat yer alıyor. Bütün bu daireler hayata hizmet etmek için, kendinden daha içteki dairenin hazırlanmasına yardımcı oluyor. Böylece proteinler, aminoasitler, karbonhidratlar ve yağlar gibi dev moleküller hücre organellerini, bunlar da hücreler dairesini teşkil ediyor. Daha sonra doku adını verdiğimiz hücreler topluluğu, ve nihayet merkeze yaklaştıkça, organlar ve sistemlerle, hayat dediğimiz mucize yaratılıyor. Ayrıca şunu da farkettim ki, dış dairelerden içeriye doğru gidildikçe, mükemmellik ve sanatlı yaratılış artıyor. Ancak bu dairelerin hiçbiri diğerinden kıymetsiz ve önemsiz değil; çünkü herbirini diğerlerine dayandırmış, birbirinin hizmetine vermişsin. Dolayısıyla çok basit gibi görünen, ama henüz sırrını çözemediğimiz atomlarla, organların birbirine üstünlüğü yok. Zira birbirine bakıyorlar; en dış dairedeki atomlarda bir bozukluk olsa, zincirleme olarak bu iç dairelere ve bütün hayata yansıyor. Hayatı merkeze koyup bütün kâinatı hayata hizmetkâr kılarak, isimlerinin tecelli etmesine zemin hazırlamışsın. Eğer hayat olmasaydı Rezzak ismini bilemezdik, çünkü ancak hayat sahibi olanlar rızka muhtaç!.. Hayat olmasaydı Cemil ismini de bilemezdik, çünkü ancak hayat sahibi olanlar güzel!... Hayat olmasaydı Şâfî ismini de bilemezdik, zira ancak hayat sahibi olanlar hasta oluyor ve şifa buluyor! Ve hâkeza... Bütün güzel isimlerin, hayatla kendilerini bizlere gösteriyorlar. Demek ki bütün canlı varlıkları Hayy ismine (hayat veren) mazhar kılmışsın, ve bunların hepsinin üzerine de biz insanı koymuşsun. Kendimi birden bütün yaratılmışların üzerinde halife olarak görünce çok şaşırdım. Ey Rabbim! Bütün yaratılmışların üzerine bizi yerleştirmen karşısında Sana nasıl şükredeceğimi bilemiyorum? Daha doğrusu mazhar olduğum bu nimetler ve güzellikler karşısında yaptığım şükrün ve kulluğun asla yeterli olmadığını biliyorum. Belki her bir organım, kendi fıtrî halleri ve yaratılışlarında meknî hususiyetlerini sergilemekle şükürlerini ifâ ediyorlardır. Ama beni diğer yarattıklarından farklı olarak; akıl, şuur, irade ve birçok kalbî lâtifeyle de donattığın için, farklı bir tarzda, iradî olarak şuurlu bir kulluk yapmam gerekiyor. Bu hususta hayretimi ve tefekkürümü artır! Başımı secdeden kaldıramayacak marifet ufkuna eriştir. Hiç haddim ve liyâkatim olmadan verdiğin cüzî bir ilimle konuşturduğun organlarımı, hep hayırda ve güzel işlerde istihdâm edebilmem için bana güç ve kuvvet ver!

Ey Rabbim! Organlarım kendilerini anlatırken birşeyin daha farkına vardım: Hayatı kâinatın merkezine yerleştirdiğin gibi, hayatın merkezine de rızkı koymuşsun. Herşey rızk için ve rızk üzerine cereyan ediyor. Organlarımın yaratılış sırası bile buna göre. Embriyo henüz bir hücre kümesi halinde gelişirken, önce mide ve bağırsağın gelişmeye başlaması çok enteresan. Henüz birçok organ teşekkül etmemişken önce sindirim borusunun teşekkül ettirilmesi ve beslenmeye başlanmam çok mânîdâr. Ayrıca fizyoloji kitaplarında da önce sindirim fizyolojisinin, daha sonra ise solunum, dolaşım ve boşaltım fizyolojilerinin anlatılması, hayatın önceliğini ortaya koyuyor. Anladığım kadarıyla canlılar arasındaki bütün faaliyetler rızk etrafında dönüyor. En küçük hücreli canlılardan balinalara kadar her canlının rızkını ölçülü bir şekilde veriyorsun. Herkes rızkı için koşuşturuyor. Eğer rızk telaşı olmasaydı, herhalde hiçbir canlılık faaliyetine gerek kalmazdı. Hatta medeniyetler kurulmaz ve ilmî gelişmeler olmazdı. İnsanlar birer meslek sahibi olmak için çalışıp duruyorlar. Bu aslında meslekten çok rızk içindir; çünkü meslek rızka ulaştıran bir vasıta gibi görünüyor. Eğer acıkmasaydık, her halde icad ve keşiflere girişmeye, ilim tahsil etmeye ihtiyacımız olmayacaktı. Bütün canlıları rızkın peşinde koşturmanın hikmeti ise, rızkın içine koyduğun ve mahiyeti meçhul, fakat tesiriyle kendini gösteren enerji adını verdiğimiz şeydir. Zira bütün hayatî faaliyetler ve metabolizma olayları, ancak bir enerji girdisiyle kuvveden fiile geçebiliyor. Enerjiyi de, gıda maddeleri olarak rızkımızın içine yerleştirmişsin. Eğer gıda maddelerinde depolanan enerji olmasaydı hiçbir sistem çalışmazdı. Onun için önce rızkımızı kazanıyor ve yemek yiyoruz (sindirim sistemi). Daha sonra bu yediklerimizi oksijenle (solunum sistemi) yakıyor ve hücrelerimize taşıyoruz (dolaşım sistemi). Yanma neticesinde ortaya çıkan artık maddeleri de dışarı atıyoruz (boşaltım sistemi). Bütün bu sistemler, hayatta kalmamız için gerekli olan enerjiyi kullanmak üzere bize verilmiş.

Fakat bu enerjinin heba olmaması, faydalı işlerde kullanılması için de; hareket ve duyu organlarıyla, sinir sistemiyle donatılmışız; böylece bitkilerden ayrılmışız. Bu yetmemiş, hayvanlardan da ayrılmamız için sinir sistemimize (hayvanlarınkinden çok üstün) bir lisân kabiliyeti vermişsin; hiçbir hayvanda olmayan şuur ve akıl gibi iki âlet ihsan etmişsin; meleklerle yarışabilmemiz için kalbî ve ruhî melekeler, sırlarını anlayamadığımız lâtifeler ve bunların teşkil ettiği bir vicdan kültürü lutfetmişsin. Ey Rabbim! Bütün bunların ortaya çıkabilmesi için rızkı hayatın merkezine koymuşsun. Rızk olarak da; çeşit çeşit meyveler, sebzeler, etler, içecekler musahhar kılmışsın bizlere.

Bitkilere hareket ve sinir sistemi gibi organlar vermediğin için onların rızkını ayaklarına gönderiyorsun. Güneş onları tepelerinden, toprak ve su da köklerinden besliyor. Hayvanlar ise, hareket ve duyu organlarına sahip olduğu için, nimetlerinin karşılığı olarak daha fazla koşturuyorlar. Bazı hayvanlara da, bitkilerden aldıkları rızkın bir kısmını bizim için et ve süt ürünlerine dönüştürme kabiliyeti vermişsin. Neticede hem bitkiler, hem de hayvanlar insan için yaratılmışlar; onun rızkını karşılamak için vazifelendirilmişler. Oluşturulan denge o kadar mükemmel ki, canlıların çoğalma hızları, doğum ve ölümleri hep birbirine rızk olacak şekilde ayarlanmış. Hiçbir canlıya, tek başına sınırsız çoğalıp yayılma imkânı vermemişsin. Her canlıyı bir başka canlıyla irtibatlamış, temeli rızka dayanan müthiş bir ekolojik denge kurmuşsun.

Ey Rabbim! Organlardan başladım, ekolojik dengeye geldim. Elimde değil; yarattığın herşey birbirine bakıyor. Geçenlerde hocam; verilen bir baklavayı yerken, tefekkür için (nimetin şükrünü edâ etmemiz adına) yavaş yavaş çiğnememizi söylemişti. O sırada güneş tam karşımda, ağaçların arasından süzülerek yükseliyor, başımı okşuyordu. Birden aklıma geldi; o anda aslında bir mânâda ben güneşi, havayı ve toprağı yemekteydim. Sonra ağaçlar gözüme takıldı; anladım ki çiğnediğim şey, güneşin bitki haline tahavvül etmiş şekliydi. Güneş ışınlarının toprak ve su ile yoğurulup havadaki boğucu bir gazla pişmesinden sonra meydana gelen şeker, önce una ve yağa çevriliyor, sonra da insanın müdahelesiyle baklava halinde dilimizin tercihine sunuluyordu. Dilimizin bir kapıcı olarak yüzlerce lezzetli yiyeceği birbirinden ayırması da, verdiğin rızkın kıymetini takdir ve rahmet hazinenin büyüklüğünü düşünmeye teşvik içindir. Rızkı şükürle kaim kılmışsın. Hayvanların rızka olan iştahları ve iştiyaklarını da, bir çeşit fıtrî şükür yapmışsın. Bizden ise, muhakkak ki, iradî ve şuurlu bir şükür istiyorsun.

Ey kudreti ve rahmeti sonsuz Sultanım! Şimdi farkına vardım ki, şükredebilmek, aslında başlıbaşına büyük bir nimet! Sana muhatab kılındığımızın farkında olmak, sonsuz hazinelerinden gelen ikramlarla beslendiğimizi düşünmek.. ve diğer insanlardan hiçbir üstünlüğümüz olmadığı halde, bu yolun erkânını asrın idrâki ile bizlere gösteren beyin yapıcımızın yanında bulunmak ve onun adesesi ile seni tesbih ve takdis edebilme gayreti içinde olma, nimetler üstü bir nimet olduğu halde, lâyıkı vechiyle şükredemediğimiz için kusurumuzu affet!

Ey Rabbimiz! Kalbimin her atımında, her nefes alışımda, her adım atışımda, her su içişimde, her lokmayı alışımda, gözümü her kırpışımda, kulağıma her sâdânın gelişinde, eklemlerimi her oynatışımda, derimden her ter damlasının çıkışında, burnuma giren her kokuda, midemin her acıkmasında ve doymasında, gırtlağımdan çıkan her kelimede, her fiilimde, ortaya çıkan neticenin ancak iznin ve küllî iradenle yaratıldığını bana unutturma! Biliyorum ki, sineğin kanadı ve ağacın yaprağı bile, iraden ve bilgin dışında kıpırdayamaz. Hiç mümkün müdür ki, kâinata halife olarak yarattığın biz insanların saç kıllarından biri dahi, ilmin ve iraden dışında oynasın? Ama çoğu zaman bunları unutuyor ve gafil oluyoruz. Bir kısmımız, bazı nimetlerini geri aldığında uyanıyor. Bir kısmımız ise maalesef hiç uyanmıyor! Bizi her daim uyanık ve nimetlerin farkında olanlardan eyle!..

Allahım!.. Verdiğin sıhhatli organları rızan istikametinde kullanmayı nasib et! Hayvanlar gibi sıhhatli olup da senden habersiz yaşamaktansa, verdiğin emaneti al ve hiç olmazsa paha biçilmez kıymetteki organlarım da benden davacı olmasınlar! Beynim, üzerindeki sanat ve hususiyetlerini anlatırken birçok kabiliyetinden bahsetti; fakat ben onların çoğunu hakkıyla kullanamadım. Faydasız ilimden Sana sığınırım. Beni faydalı ilimlerle techiz et! Beynim vazifesini yerine getirsin; Seni anlatmak için yeni usuller, yeni metodlar bulmaya çalışsın. Gözümü kötülüklere kapatabilmem için irade ver; sadece hayırlı şeylere bakmaya, kâinat kitabını okumaya şartlandır. Ayaklarımı sadece Sana koşmaya, dilimi Seni konuşmaya, kulaklarımı Senden gelenleri duymaya, kalbimi Senin için vurmaya, nefesimi Senin için tüketmeye, midemi helâl rızıklarla doyurmaya, nefsimi meşru zevklerle itminan bulmaya alıştırmada, ve bunu âhlak hâline getirmede bana yardım et. Allahım!.. Bizler zayıf ve âciziz. Mülk Senin; mülkünde istediğin gibi tasarruf edersin. Nitekim bazılarını; verdiğin nimetleri keserek, hediye ettiğin organları geri alarak imtihân ediyorsun. Onlara sabır ver; bizleri de, katlanamayacağımız ve kaybedeceğimiz imtihanlara tabi tutma. Muhatap olduğumuz nimetlerin değerini onları kaybetmeden anlamamızı ve hakkıyla şükredebilmemizi nasib eyle!